Bazen biriyle konuşur gibi yazmayı çok severim. Çünkü yazmayı, bir anlatıcı olarak başarabiliyorum. Bir anlatıcı olarak sıkıcı gelebilen taraflarım yok değil. Mesela bazen okuyucuyu uzun tasvirlerimle sıkabileceğimi düşünüyorum. Ancak bazen oluyor ki; kimi okur bu tasvir yumağı ile olay kurgusunun içine çok girebiliyor. Bu da her okurun farklı kişilik yapısından kaynaklanıyor. Bazen ise öyle güzel bir yorum geliyor ki; bu sefer okur beni başka bir olay kurgusuna yönlendirebiliyor. Tabii bunda çağrışım alışkanlığımın etkisi yok değil. Kısa bir yorum, uzun düşüncelere yol açabiliyor.

Bu seferki çağrışım sebebi, değerli bir okur dostun CEHALETİN YENİ ADI: KELİMEDEN TASARRUF” isimli yazıma yazdığı yorum oldu. Yeni neslin içinde, günde 200 kelime ile iletişim kurarak yaşamını sürdürenler olduğuna dair bir yazıydı. Az sözcükle konuşup bir düşünce fakirliği yaşamak çok acı bir durum. Toplumun cehalete sürüklendiğinin vahim bir tablosudur bu. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var. O da; az sözcükle çok şey anlatabilme yetisi.

Atasözleri, deyimler ve özdeyişler az sözle çok şey anlatan en güzel örneklerdir. Şiirler ve karikatürleri de aynı kategoriye alabilirim. Bir şair, sayfalarca yazılabilecek bir duygu selini bizlere kısa birkaç dize ile hissettirebilir. Tek bir karelik bir karikatür, hatta bazen bu yazısız bile olabilir, kitleleri etkileyebilecek bir çarpıcılıkta fikir ifade edebilir. Tabii şarkıları, türküleri de unutmayalım. Öyle ezgiler vardır ki; inleyen nağmeleri bizi duygusallaştırır, isyan dolu bir söyleyiş yumruğumuzu havaya kaldırmamıza yol açabilir. Buna sanatın her türlüsünü ekleyebiliriz. Aklıma, Sabahattin Ali’nin ünlü romanı “Kürk Mantolu Madonna”nın baş karakteri Raif Efendi’nin diğer ana karakter Maria Puder’in tablosunun karşısında saatlerini geçirip derin düşüncelere gark olması geldi.

Televizyon kanallarının gündüz kuşağındaki konukların saatlerce konuşup hiçbir şey anlatamamaları, birbirlerini dinlememelerine rağmen bir izleyici kitlelerinin olması bana çok garip gelir. İki monoloğun bir diyalog etmediği ortamlardan hızla kaçmanızı tavsiye ederim. Bir siyaset meydanında saatlerce konuşup, masalların “Az gittik, uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de baktık ki; bir arpa boyu yol gittik.” tekerlemesini doğrulayan politikacılardan kendimizi nasıl koruyacağız, bilemiyorum.

Ünlü matematikçi, fizikçi ve düşünür “Blaise Pascal”ın zihnime kazınmış bir sözü vardır: “Daha kısa bir mektup yazacaktım ama vaktim yoktu!”

Ben de lafı daha fazla uzatmayıp “ZAMANIM YOKTU, UZUN YAZDIM” diyerek affınıza sığınıyor, hepinize iyi hafta sonları diliyorum.