“Nerede o eski bayramlar?”, “Çocukluğumuz ne kadar güzeldi”, “Geçen yılı özledim”… Bu cümleleri bugünlerde ne kadar fazla duyar olduk. Hep geçmişe olan bir özlem, zihnimizde geçmiş anıları canlandırma gibi eylemlerle geçiyor son zamanlarımız.
Durup düşündüğümüz de hep; Çocukluğumuz, eski komşuluk ilişkileri, ilkokul, lise arkadaşlıkları, üniversite yılları. Şu anın tadını çıkamamak belki de çıkaramamak.
Şu anın tadını çıkarmak için belki de yeteri kadar sebep yok elimizde. Çünkü bugünlerde neyi, nereden tutsak elimizde kalıyor.
Hayat pahalılığı, 6 Şubat’ta yaşadığımız ve hala etkisinden kurtulamadığımız yakın zamanda da kurtulacak gibi olmadığımız deprem felaketi, ardından eller, son dönemde de orman yangınları. Bunlar geneli ilgilendiren genel problemler, bir de özel sebepler var ki burada herkesin yolarlı ayrılıyor. Etrafımız sanki bir kalkanla çevrilmiş ve bu kalkan aslında bizi korumak yerine daha fazla zarar verir gibi hepimize.
Bu nedenlerle geçmişi özlüyor ve eski günlere dönmek istiyoruz.
Çok mu şey istiyoruz? Hayır. Peki, bu istediğimizin olması mümkün mü? Yine hayır. Önümüze bakmak çok mu zor? Bazılarımız için evet.
Her şeye rağmen hepimizin artık yavaş yavaş toparlanmaya başlaması ve geleceğe odaklanması gerekiyor.
Göreceğimiz daha güzel günler elbette var, olmalı da!
Bunun için de biraz kendimize güvenmemiz bazı şeylerin değerini bilmemiz ve enerjimizi hep yüksek tutmamız gerekiyor.
En azından bu kadarını kendimiz için yapabiliriz, yapmalıyız da!
“Nereden tutsak elimizde kalıyor” demek yerine “Daha da geç olmadan bir şeyler yapmalıyım” demenin zamanı geldi de geçiyor.
Fırsatları değerlendirin ve kendiniz için bunu yapın.