1922 yılında Milli Mücadele’nin askeri safhasının sonuna gelinmesini sağlayan Başkumandanlık Meydan Muharabesi’ni içinde barındıran Büyük Taarruz bu sene 102. yılını kutluyor. Söz konusu 30 Ağustos günü Zafer Bayramı olarak taçlandırıldı. Milli bayramlarımızdan biri olan 30 Ağustos her sene coşkuyla kutlanarak anılıyor. Her sene kentler bayraklarla, zafer yazılarıyla süsleniyor. Belediyeler çeşitli etkinlikler ve konserlerle günü halkın kutlaması için araçlar yaratıyor. Lakin değinilmesi belki de ‘eksik mi acaba’ diye sorulması gereken bir şey olduğu gözden kaçmıyor.

30 Ağustos salt şekilde bir zafer kutlaması değil bir devrin sona erişinin, yüzyıllardır devam eden emperyalist işgalciliği ile mücadelenin işaretlerinden bir tanesi. Mücadelenin sadece işgal kuvvetleriyle değil aynı zamanda zihniyetlerle yapıldığının kanıtı. Millet Meclisi’nde yapılan gerici yıpratma stratejilerinin önünün kesildiği bir planlama dizisi. Aynı zamanda sıfırdan başlayacak olan yeni bir düzenin kaleminin tutulması için bırakılması gereken silahın son ateşleri. Tüm bunları bir arada düşündüğümüzde 30 Ağustos ya da diğer milli bayramları sadece kutlama aracı, konser günleri gibi görmekten ziyade öğretilen resmi tarih anlayışının dışında tarihsel bilinci yükseltecek ve gerçekçi biçimde olayları tahlil edecek yapı için etkinliklerin olması faydalı görünüyor. Kutlamadan önce kutlanılacak yaşanmışlığın detaylarını görmek, öğrenmek, içselleştirmek önümüze koymamız gereken aşamalardan biri gibi görünüyor.