Geçmişi 9 bin yıla dayanan Yumuktepe Höyüğü’nün hem arkeolojik kazı sürecini hem de elde ettiğim hikâyesini aktarmayı planladığım Yumuktepe yazılarımın ilkini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yumuktepe’nin birçok Mersinlinin bildiği fakat bir o kadar da bilmediği, bölge halkı tarafından sadece bir tepecikten ibaret olarak görülen ancak tarihi geçmişiyle birçok sırrı ve tarihi niteliği derinlerine saklayan bir hazine olduğunu söylersek yanılmış olmayız. Yıllardır süren kazı çalışmalarını, bölgede çalışma yapan arkeologlar “iğneyle kuyu kazmak” deyimiyle tanımlamışlardır.

Mersin’in tarihi ve mimari niteliklerine 9 bin yıllık tarihi geçmişiyle önemli bir nitelik kazandıran Yumuktepe Höyüğü,İngiliz Bilim Adamı John Garstang tarafından ortaya çıkarılmış ve dönemin bilim adamlarını oldukça şaşırtmıştı. 1937 yılında Garstang’ın beraberinde; Seton Lloyd, Oliver Gurney, Gordon Childe ve Richard D. Barnett gibi usta arkeologların kazısına başladıkları Yumuktepe Höyüğü Erken Neolitik Çağ’dan Orta Çağ’a kadar var olan serüveninde toplam 33 ayrı yerleşim yeri katmanını derinlerine saklamıştır. 9 bin yıllık bir tarihi geçmişi olduğu söylenen ve dönem dönem farklı medeniyetlerle birlikte isimleri kaynaklarda oldukça karmaşık bir hal alan Yumuktepe Höyüğü’nde bir kalenin varoluşundan da arkeolojik incelemeler neticesinde bahsedilmektedir. Yapının net şekli üzerine incelemeler gerçekleştiren dünyaca ünlü mimarlar, çıkan arkeolojik bulgularla tespitler yapmaya çalışmış olsalar da Yumuktepe’nin gizemi ve yaşanmışlıkları tam olarak ortaya çıkmayı başaramamıştır. Uzmanların incelemeleri neticesinde mimari çizimlerle saptanmaya çalışılan yapıyla ilgili ulaşabildiğim birkaç bilgiyi paylaşmak istiyorum. 1967-1975 yılları arasında İstanbul Üniversitesi’nde konuyla ilgili dersler veren Rudolf Naumann “Eski Anadolu Mimarlığı” kitabında Yumuktepe kazılarını çizime almış ve aşağı yukarı var olan yapıların krokisini çıkartmayı başarmıştır. Ancak zamanla yeterli koruma önlemleri alınmadığı için saptanan yapıların topraktan yapılmış olmasından kaynaklı yok olması da apayrı bir hüsran konusu olmuştur.

İçel Sanat Kulübü’nün Eylül 1993 Aylık Bülteni’nde yayınlanan, Prof. Dr. Veli Sevin’in kaleme aldığı bilgiler doğrultusunda edindiğim bilgilere göre; 1948 yılının sonbahar aylarında Garstang’ın arkeolojik kazılara son vermesinden sonra 1993 yılında kazıların tekrar başlaması için düğmeye basılmıştır. İstanbul ve Roma Üniversitesi’nin katkılarıyla gerçekleşecek olan kazı çalışmaları Mersin Müze Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilecektir. Kazının başında bu sefer Prof. Dr. Veli Sevin ve Dr. İsabella Caneva yer almaktadır. Garstang’ın dönemin şartlarına göre ancak çok küçük bir bölümünü inceleyebildiği Yumuktepe kazılarında çok ilginç veriler elde edilmiştir. 10 yapı katmanıyla temsil edilen Kalkolitik tabakaların tam olarak değerlendirilememiş olmasının yanı sıra Çukurova ve Mezopotamya ile ilişkiler kurulduğu da bu verilerle ortaya çıkmıştır. Kalkolitik Çağ’ın ardından gelen İlk Tunç Çağı ile ilgili bilgiler az olsa da, bu dönemde ilişkilerin Batı Anadolu ile geliştiği de görülmüştür.

M.Ö 2 binli yıllara dayanan bu yerleşim yeri ile ilgili çok kapsamlı bilgiler bulunduğunu belirtmeliyim. Bu bilgileri kronolojik bir karmaşaya yer vermeden, Yumuktepe’nin Neolitik döneme kadar uzanan ve bir o kadar da sırlarla dolu yolculuğunusizlerle paylaşmaya devam edeceğim.