Mersin doğal güzellikleriyle birlikte tarihi ve kültürel dokusuyla, Türkiye’nin güneyinde Doğu Akdeniz’in seçkin güzelliklerini bünyesinde barındıran önemli bir kentimizdir. Mersin’in neresine giderseniz gidin, dikkatinizi çekecek tarihi bir eserle karşılaşmanız mümkündür. Olba da bu eserlerle yoğun olarak karşılaşacağınız antik kentlerdendir. Olba, köklü geçmişi ve barındırdığı değerlerle, Kilikia sınırlarında yer alan önemli bir antik kenttir. Silifke’nin Uzuncaburç Beldesi’nin doğusunda yer alan kent, Hellenistik Dönem’den beri Dağlık Kilikia’nın doğusunda, Olba territoriumu sınırlarında denizden 1200 m yüksekliğinde bir akropolis çevresinde yerleşim görmüştür.

Hellenistik Dönem’de kulelerle güçlendirilmiş kale yerleşimi olan Olba antik kentinde yürütülen kazılar sonucunda, yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine sunulabilecek çok sayıda esere ulaşılmıştır. Bugün sahip olduğu değerlere rağmen hak ettiği ilgiden yoksun kalan Olba’da, Anıtsal çeşme (Nymphaeum), tiyatro, nekropol, tapınak mezar, su kemeri (aquaeductus) ve manastır bu eserlerin en önemlileri arasında yerini alır. Olba’nın günümüze ulaşan en görkemli anıtları, Roma İmparatorluk Dönemi’ne aittir. Septimus Severus zamanında yapılmış olan Anıtsal Çeşme Binası (Nymphaeum) ve Su Kemeri (Aquaeductus) görülmesi gereken eserlerin en başındadır.

Olba’yı gezmek için kesinlikle bir gününüzü ayırmalısınız. Antik kentin batısındaki tiyatroyu ve anıtsal çeşme, ilk görülmesi gereken eserlerdendir. Arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan tiyatro, Roma yönetimi altındaki kentin kültürel ve sosyal gelişmişliğini gözler önüne serer. Anıtsal çeşmenin yanında olan tiyatro binasının, günümüze ancak bazı oturma basamakları ve sahnesinin bir bölümü ulaşmıştır.

Bu önemli yapılardan sonra, kentin en gizemli güzelliklerini barındıran Şeytan Deresi Vadisi’ne yönelmelisiniz. Vadinin hemen girişinde, su kemerinin en kayda değer bölümü sizi taa iki bin yıl öncesinden tüm görkemiyle selamlayacaktır. Lamas Çayı’ndan taşınan su Olba’ya bu kemer üzerinden ulaşır. Su kemerinin üzerindeki Yunanca yazıtta da kemerin Septimus Severusa adandığı anlaşılmaktadır.

Ölüleriyle içiçe yaşayan Olba’da, yerleşim alanının her köşesinde çok sayıda ve çeşitlilikte mezarlara rastlayacaksınız. Kaya mezarları, lahitler ve tapınak planlı anıtsal mezarlar, karşılaşacağınız mezar türlerinden olacaktır. Şeytan Deresi Vadisi’nin girişinden üç yüz metre sonra vadinin sol yamacında, yıllarca süren arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan Olba Manastırı’nı göreceksiniz. Manastır, sadece Olba’nın değil Kilikia bölgesinin Erken Hristiyanlık Dönemi’ni yansıtan en önemli dinsel yapılarındandır. 5. yüzyılın ikinci yarısında yapılan manastır, İmparator Zeno’nun tahta geçişiyle bölgede başlayan parlak dönemin bir yansıması olarak karşımıza çıkar.

Olba Antik Kenti’nde yapılan 2015 yılı kazılarında, belki de kazıların başladığı tarihten itiberen en dikkat çekici bir buluntuyla karşı karşıya kalınmıştır. Bu da, 1800 yıllık çok önemli bir mozaiktir. Üç portre ve pelerinli bir melekten oluşan mozaik, sergilenmek üzere Silifke Müze Müdürlüğü’ne kaldırılmıştır. Roma Dönemi’nden kalma bir yapının taban mozaikleri olduğu anlaşılan bu muhteşem mozaiklerdeki figürlerin; Tryphe, Bios ve Lucia olduğu tahmin edilmektedir.

Tapınak Mezar, manastır, katedral, nekropol alanları su kemeri, anıtsal çeşme ve tiyatroyu gezdikten sonra, yönünüzü kesinlikle Şeytanderesi Vadisi’nin içine çevirmelisiniz. Vadinin ilk 3 kilometresinde, yoğun olarak antik kentten kalan kalıntılarla karşılaşacaksınız. Bu kalıntılar daha çok çeşitli formlardaki mezar kelıntıları ve yerleşim yerlerinden kalan kalıntılardır. III. yüzyılı tarihlenen Mağara-Kilise de bu kalıntılardan birisidir. Hristiyanlığın en erken dinsel mekânlarından biri olan Mağara-Kilise’den günümüze maalesef pek bir şey kalmamıştır. İklimsel ve insani sebeplerden mağaranın içerisindeki freskleri görmemiz artık pek olası değildir. Mağara – Kilise’nin önünde, 5. yüzyılda yapılan kilise kalıntısı, buranın Hristiyanlık açısından önemini ortaya koymaktadır. Mağaranın Hristiyanlık öncesinde, Pagan Dönemi’nde de kullanılmış olması söz konusudur.

Olba’dan Korykos’a 40 kilometrelik bir düzlemde uzanan Şeytanderesi Vadisi, doğa ve tarihin muhteşem bir buluşmasına tanıklık eder. Bölge öyle farklı iki iklimi barındırır ki, vadiden ilerledikçe Olba’nın 1200 rakımlı karasal ikliminden, kendinizi Akdeniz’in ılıman ikliminde bulursunuz. Bu iklim geçişlerinde vadideki değişen bitki örtüsünü de rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.

Tarih ve arkeoloji tutkunları için Şeytanderesi Vadisi sürprizlerle doludur. Vadi yamaçlarında her an, önünüze antik dönemlerden kalma duvarla örülü bir mağara çıkabileceği gibi, vadi tabanında düzleştirilmiş kayalar üzerinde, yine antik dönemlerden bir at arabasının tekerlek izini görebilirsiniz. Ya da hiç tahmin etmediğiniz bir noktada kayalara oyularak yapılan bir zeytin yağı presine rastlayabilirsiniz. Olba’dan 25 kilometre kadar uzaklaşıp Korykos’a yaklaştığınızda, vadinin kanyona dönüşmüş yamaçlarındaki mağaraların, sizi gizemli bir yolculukta hissettirmesi kaçınılmazdır. Mağaraların içinde, Pagan inanışında kullanılan tipik kült alanları olan dikmeleri görmek, yaptığınız tarih yolculuğunda sizi daha da gerilere götürerek heyecanınızı arttıracaktır.

Akdeniz’den esen ılık meltemden, Korykos’a yaklaştığınızı ve tarihle bütünleşmiş bu doğadan ayrıldığınızı anlamanız yakındır artık. Bütün dini ve sivil yapılarıyla, Erken Hristiyanlık döneminin izlerini taşıyan Olba’yı gezip, Şeytanderesi Vadisi’nden Olbalı’ların yol olarak kullandıkları bu vadiden Korykos’a ulaşmak ve o dönemlerin koşullarını anlamak sizin için mükemmel bir deneyim olacaktır.

Kültür turizmi açısından Mersin’de en önde gelen yerlerden olan Olba, deniz-kum-güneş turizmine alternatif olarak hak ettiği ilgiyi bir an önce gelmelidir. Mersin, sahip olduğu bu tarihi ve doğal güzelliklerini harmanlayıp sunması halinde, Akdeniz’de Kilikia Bölgesi’nin parlayan bir yıldızı olacaktır.