Suriye’deki savaş, Afganistan’daki Taliban rejimi, Ukrayna -Rusya savaşı ve nükleer santral derken depremle birlikte Mersin’in nüfusuna 1 milyon yabancı dahil oldu.
Bununla birlikte şehirdeki bütün dengeler alt üst oldu. Şehrin demografik yapısı değişti, sokaklarda entarili, sakallı, jöleli grup halinde gezen bir sürü erkek, bol çocuklu bir sürü kadın görülmeye başlandı. Trafik kurallarına kimse uymaz oldu. Ev kiraları ve fiyatları 5-10 kat arttı. Oturacak daire bulunmaz oldu. Mersin’in her yerinde tarlaların fiyatı bile 10 kat arttı kapış kapış gidiyor. Krizin de etkisiyle 27 TL’ye yediğin bir menü 156 TL oldu.
Halk hem ekonomik krizden hem de aşırı göçten yarınına karamsar bakmaya başladı. Okullarda sınıf sayısı ve mevcudu arttı, eğitim kalitesi düştü, gençler arasında çeteleşme başladı. Hastaneler, ana yollar, emniyet, jandarma bu yükü kaldırmakta yetersiz kalıyor.
Her yerde dilenciler, çöp toplayıcılar perişan tiplerle Mersin, bir Afganistan şehrini andırmaya doğru gidiyor. Meğer Mersin trafiği ne güzelmiş eskiden kıymetini bilemedik. Sinyal vermeden dönenler, en sağdan en sola geçenler, ana artere girerken en sola geçenler, ışık ihlali, gürültülü müzik, ekzoz sesi, drift, araç bağırttırma ne ararsan var, şehir tanınmaz halde.
Ruslar etliye sütlüye karışmıyorlar, en ufak bir adli olay olursa şirket geri Rusya’ya götürüyor. Çöpleri orta refüje atmalar, tadilatı kapı önlerine yığmalar, silah sıkmalar ne ararsan var. Emniyet de bıkmış belediye de.
Bu şehre yumruğunu masaya vuran güçlü bürokratlar gerek yoksa güzelim Mersin yaşanılmaz bir hal alacak.