HABER/ ALPER YETGÜN
35 yıllık antika ustası Samet Tekinbaş, kendini eski olan her şeye değer veren biri olarak tanımlarken, günümüz antikacılığı, eserlerin korunması ve devamlılığı konusunda düşüncelerini okurlarımızla paylaştı.
Eski radyo, plak, saat, gramofon, şamdan, gaz lambası, semaver, nargile, küllük ve aklınıza gelebilecek gereçlerin her birine bir çocuk şefkatiyle özen gösteren 35 yıllık antika ustası Samet Tekinbaş, “hatıra alıp anı satıyoruz” sözleriyle tabir ettiği antikacılık mesleğinin kendisine babadan gelen bir meslek olduğunu ifade etti. Antika eserlerin günümüz yaşam şartlarında eskiye nazaran ilgi görmediğini belirten Tekinbaş, eserlerini özenle seçtiğini ve hikâyesini bilmediği eserleri alıp satmadığını söyledi. Antikacılığın işportaya kadar düştüğünü ve seyyar antikacılar bulunduğunu kaydeden Tekinbaş, bu tür satıcılara güvenilmemesini ve kesinlikle ürün alınmaması gerektiğini belirtti.
BABADAN GELEN BİR MESLEK
Samet Tekinbaş, antikacılığa olan merakının babasından geldiğini ve bu bağlamda küçük yaşlardan beri içinde bir hevesinin olduğunu ifade etti. Bu hevesin ilk günkü gibi devam ettiğini ve geçmişteki hiçbir hatıranın, nesnenin kaybolmaması gerektiğini ifade eden Tekinbaş, bizlere miras kalan bu eserlerin geleceğimize ışık tutabilecek nitelikte olup, gelecek kuşaklara ve tarihimizin nesilden nesle aktarılabilmesi açısından önemini vurguladı. Tekinbaş, “Antikacılık işi için baba mesleği diyebilirim. Küçüklükten gelen bir meslek benim için ve bu mesleği icra ederken halen içimde bir özlem, sevgi ve muhabbet hissediyorum. Zaman içerisinde farklı işlere yönelsek bile dönüp dolaşıp geldiğim meslek antikacılık mesleği oluyor. Tabi bu süreçten sonra tamamen bu mesleğe odaklanarak babamızdan kalan mesleğimizi layıkıyla yapmaya çalışıyoruz.”dedi.
ESKİ OLAN HERŞEYE DEĞER VEREN BİRİYİM
Ailesinin aslen Karabağ göçmeni olduğunu, yaklaşık 35 yıldır Mersin’de yaşadığını ifade eden Tekinbaş, eski olan her şeye ilgi duyduğunu belirtirken, mesleğin bu yönüyle kendisinde ayrı bir heyecan yarattığını ifade etti. Eski olan her şeyde bir anı, hatıra bulunduğunu ve bu durumun kendini o zamanın içerisine sürüklediğini söyleyen Tekinbaş, “Eski olan her şeyi seviyorum. Bu bende bir heyecan yaratıyor ve kendimi o dünyaya sürüklenmiş hissediyorum. Mesleğimi sevmemin nedenlerinden birisi de bu aslında. Öte yandan bu eski eserlerde o zamanın insanlarından kalan izlere rastlamak farklı bir duygu. Örneğin; bir sandalyeyi sadece sandalye olarak görüp o şekilde ele almamak gerekiyor. O sandalyenin geçmişi üzerindeki izleri, yaşanmışlıkları mutlulukları, hüzünleri hissetmek gerekiyor. Bu hisleri kendimizde bulamadığımızda anlayamaz, ince düşünemez ve dolayısıyla gelecek nesillere aktarılacak bir şeyler bırakamayız. İnsanoğlu eşya ile bütünleştiği zaman o eşyanın değeri daha çok artıyor. Sadece maddi açıdan bahsetmiyorum. Bizim işimizde asıl olan maneviyattır. Maddiyat işin ticari kısmı ve bu kısım benim için arka planda yer alıyor.” dedi.
ESKİ EŞYALARLA BÜTÜNLEŞEN İNSANIN TOPLUMA BAKIŞ AÇISI FARKLIDIR
İnsanların geçmişle ve geçmişten gelen eski eşyalarla bütünleşmesi durumunda yaşama, topluma daha farklı bakış açısı geliştirdiğini belirten Tekinbaş, antikayla ilgilenen insanların mevcut yaşamında hâlihazırda kullanmakta olduğu eşyaların daha fazla kıymetini bilen insanlar olduğunu ifade etti. Tekinbaş, “Eski eşyalarla bütünleşen insanlar toplumda daha farklı insanlar olur. Bu tür insanlar zarar vermemeye gayret ve özen gösterir. Bu hem kendi hayatına hem de normal yaşama mutlaka yansır. Bu durumda kültür ve maneviyat olarak kişinin kendisinden başlamak suretiyle toplumda gelişir.” ifadelerini kullandı.
ANTİKAYA BAKIŞ AÇIM GEÇMİŞ İNSANLAR ÜZERİNDEN
İnsanların geçmişleri ve yaşanmışlıklarının üzerinden antika eşyaları değerlendirdiğini belirten Tekinbaş, o zamanki koşulları hikâyeleri yine o zamanlardan gelen hikâyesiyle elinde tutma hissinin kendisinde farklı hisler oluşturduğunu ifade ederken, “Bana gelen bir objenin hikâyesi ve o zamanın insanlarından kalan izlerle yaşanmışlıklarını hissetmek antikaya bakış açımı oluşturuyor. Yaşamdaki en değerli eser insanın kendisidir. İnsan kendini bulduğu zaman zaten eserlere de değer verecektir. Kendini bulamazsa mücevher de olsa o eser hiçbir işe yaramaz ve o eser maddiyattan başka bir anlam taşımaz. Kısacası yok olmaya mahkûmdur.” dedi.
GENÇLERE ARAŞTIRMALARINI VE ELEŞTİRMELERİNİ ÖNERİYORUM
Gençlerin meraklarının az olduğuna dikkat çeken ve bunun gelecek için ciddi sorunlar teşkil ettiğini belirten Tekinbaş, “Geçmişinden ibret alamayan, geleceğine yön veremez. Gençlere tek önerim bu doğrultuda olacaktır. Eleştirmeleri ve çok araştırmalarını öneriyorum. Özellikle antikaya meraklı olan gençlere tavsiyem bu diyebilirim. Her zaman bir eser üzerinde onun özüne inmeliler iyi araştırmalı ve analiz etmeliler. Her şeyden önce meraklı olmalılar.” dedi.
HİKÂYESİNİ ANLATAMAYAN MÜŞTERİLERDEN ESER ALMIYORUM
Kendisine eser satmak isteyenlerden önce eseri ve hikâyesini anlatmalarını isteyen Tekinbaş, konuyla ilgili, “Eski bir eşyayı satmaya getiren müşterilerimden ilk önce bana satmak istediği eserin hikâyesini dinlemeyi tercih ediyorum. Eğer o eser hakkında yeterli bilgiye sahip değilse veya nereden geldiğini geçmişini tanımlayamıyorsa o ürünü kabul etmiyorum. Bazen anılarını hatıralarını satmaya gelenler oluyor. Genelde bu eserleri de kabul etmiyorum ama zor durumdaysa satan kişi ondan alabiliyorum. O da tekrar gelip ürünü almak istediğinde daha düşük bir kar oranıyla geri satmak suretiyle gerçekleşiyor genelde.” ifadelerini kullandı.
Antika eserlerin korunması ve devamlılığının sağlanması için toplumun bu konuda hassas yaklaşımlar içerisinde olması gerektiğini belirten Tekinbaş, aksi bir durumda kültür yozlaşmasının önünü alamayarak çok daha vahim neticeler ortaya çıkabileceği konusunda düşüncelerini belirtti.