“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyen Gazi, Türk milleti tarafından bir kez daha saygı ve sevgiyle anıldı.
Cumhuriyet’in 100. yılını büyük bir coşkuyla kutalamamızın ardından takip eden haftada gözyaşları yine sel oldu. Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 85. yıl dönümünde Gazi’nin Cumhuriyet’i emanet ettiği Türk halkı, Gazi’yi anmak için Anıtkabir’e akın etti. Atatürk’ün aramızdan ayrılışının acısı, ilk günkü tazeliğini korurken, “ilelebet payidar kalacaktır” diyerek işaret ettiği Cumhuriyet, 100. yaşını geride bıraktı.
Sadece ülkemizde değil, dünyada da süregelen çatışmalar ve savaşların sürdüğü bu süreçte Ata’nın barış yanlısı yönünü bir kez daha hatırlayalım ve O’nu sevgi ve saygıyla analım.
Atatürk, her şeyden önce bir askerdi. Dolayısyla askerliğinden yola çıkarak onu büyük komutanlarla kıyaslayabilirsiniz. Ancak Atatürk'ü tarih boyunca ortaya çıkmış büyük askeri dehalardan, büyük komutanlardan ayır edecek olan özellik; onun savaşa son çare olarak başvurması olacaktır. Gazi, mümkün olan her şartta barışın tarafı olmuş, barışın sağlanamadığı noktada ise savaşmaktan geri durmamıştır. Atatürk’ün 1930’lu yılların sonlarına doğru Dünya’yı etkisi altına alan 2. Dünya Savaşı çıtırtılarının başladığı noktada söylediği şu sözler O’nun barış ve savaş hakkındaki düşüncelerini bütünüyle ortaya koyan cinsten:
“Bizim için barış esastır; tarafımızdan savaşa girişmek, hatta savaşı temenni etmek katiyen olası değildir.
Fakat Mussolini bize taarruz etmek cinnetine kapılırsa, sahillerimize bir çıkarma yaparak gelmelerini temenni ederim.
Sahillerimiz açıktır, arazi itibarıyla müsait gördükleri herhangi bir bölgeye, her zaman bir çıkarma yapabilirler, buna mani olamayız.
Yalnız asıl çıkarma yeri belli olduktan sonra, bütün kuvvetimizi toplayıp üzerlerine gider, gelenleri behemehal denize dökeriz.
Bu suretle yurt korumaktaki eşsiz azim ve kudretimizi cihana, bir kere daha göstermiş oluruz.”
Atatürk iyi bir askerdi. Ama iyi bir askerliğinden öte iyi bir insan ve iyi bir devlet adamıydı. Hiçbir zaman güç zehirlenmesi yaşamadı. Öyle ki kurucusu olduğu devletin dahi başına Askeri iktidar yani padişah olarak gelmedi. Amacı “Yurtta sulh, Cihan’da Sulh” oluşturmaktı. Hiçbir zaman güç zehirlenmesi yaşamadığı gibi savaş yanlısı da olmamıştı. Adeta tüm dünyayı dize getirdiği savaşın ardından kalkıp da Viyana’yı kuşatmamıştı.
Atatürk’ün “Bugün burada tamamen sulh içinde bir memleket görüyorsunuz.
Sahip olduğumuzdan tek bir metrekare bile fazla toprağa ihtiyacımız yoktur, memleketimiz çok büyüktür; vatandaşlarımız için hiç de küçük değildir.
Bütün memleketlerle barış ve dostluk anlaşmamız var ve ordu sadece yeni hücumlardan korumak için bulunuyor”
Sözleri, onun dünya görüşünün en net örneklerinden biriydi. Kazandığı savaşlara rağmen yeni bir savaş başlatmak, toprak büyütmek ya da ganimet kazanmak gibi dertleri yoktu. O tüm toplumların barış içerisinde yaşayabileceği, bilim ve fen ışığında aydınlatılmış bir dünya istiyordu. Nitekim kazanılan savaş ve kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ardından, ömrünün sonuna kadar vermiş olduğu savaşta bu yöndeydi. Atatürk’ün saldırıdan geri durmadığı tek savaş cehaletti.
Atatürk’ün, barışa ne kadar istekli ve barışın destekleyicisi olduğunu, tüm dünyada saygı duyulmasıyla da özetleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından kendi bağımsılıklarını kazanmak için mücade eden her milletin selam gönderdiği bir lider olmak için barış elçisi olabilmek gerekirdi.
Uzun lafın kısası: Bu kadar savaş ve çatışma ortamlarının hakim olduğu dünyamızda, barış elini her daim uzatmaktan geri kalmayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 85. yıl dönümünde bir kez daha saygı ve sevgiyle anarken, onun şu sözlerini de bir kez daha hatırlatmaktan gurur duyarım:
“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir”
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”