YILANLAR ŞAHI’NIN MEKANI: YILANKALE

Abone Ol

Toroslar’ın üzerinden hırçın bir şekilde akarak, uzun bir yolculuk sonrası Çukurova düzlüklerine ulaşınca, sakin bir şekilde seyrini sürdüren Ceyhan Irmağı’nın kıyısında, yeşilin ve pastel renklerin farklı tonlarındaki tarlaların ortasında, görkemli bir kale yükselir. Sarp bir tepenin üzerindeki kale, sizi çok uzaklardan etkisi altına alır. Zorlu bir tırmanışla, üç kapısından en güneyde olanını geçip ikinci kapıyı da geride bırakarak üzerinde aslan figürlerinin bulunduğu ana girişten, Dumlu, Sis ve Anavarza Kaleleri’nin de yer aldığı Çukurova dağ kalelerinin en etkileyici olanının içindesinizdir artık.

Orta Çağ’da, İç Anadolu’dan Gülek Boğazı yoluyla Adana, Misis, Payas ve Antakya’ya, oradan da Suriye’ye uzanan kervan yolu üzerindeki Yılankale, 11. yüzyılda Bizanslılar tarafından yapıldığı söylenir. Ceyhan Ovası’nın orta yerindeki kale mazgallı, ikişer katlı 8 burca sahiptir ve çevresi 700 metredir. Çukurova’nın 12. yüzyılda Haçlı işgali ve Kilikia Ermeni Krallığı döneminde bazı eklemeler yapılarak, kale daha da geliştirilmiştir.

Kalede yapılan en önemli arkeoloji çalışmasını Arkeolog Edwards gerçekleştirmiştir. Edwards'a göre, kalenin alt kısmındaki iki avlu, güneydoğudaki kanadı koruma amaçlıdır. Kalenin sağlam surları ve burçları, dik yamaçların katkısıyla dışarıdan gelecek saldırıları etkisiz hale getirmiştir. İlk kapısından itibaren taş basamaklı merdivenlerle ulaşılan kalenin içinde garnizon, sarnıçlar ve şapel vardır. Günümüzde çelik halatlarla etrafı sarılmış şapel koruma altına alınmış ama ciddi bir restorasyonun bir an önce yapılması da gereklidir.

En eski adı Govara olan kaleye Evliya Çelebi, 17. yüzyılda yılan gövdeli kadına benzeyen Şahmeran’ın kalede yaşaması efsanesinden dolayı, kaleye Şahmeran Kalesi adını vermiştir. Günümüzdeyse Yılankale adıyla anılan yapının şimdiki görünümünü, Kilikia Ermeni Krallığı döneminde Kral I. Levon kazandırmıştır. Yapı üzerinde Bizans, Haçlı ve Ermeni onarımlarına ait duvar kalıntıları gözlenir. Bu onarımlar yapıdaki bir Ermeni yazıtında anlatılır. Kalenin ana girişindeki kapının üstünde Ermeni döneminden kalma arslan kabartması motifi ve yıpranmışlığından dolayı ne olduğu anlaşılmayan kabartmalar vardır.

Yaşar Kemal romanlarında, Çukurova’nın içindeki kaleleri öyle güçlü anlatır ki, kaleler adeta gözünüzde Çukurova’da yaşayan canlı bir varlığa dönüşür ve her biri kendine has karakterlere bürünür. Usta, Anavarza Kalesi’nin kayalıklarını kuzeyden güneye doğru uzanmış bir gemiye benzetir ve Anavarza gemisinin her zaman durgun bir denizde hiç sallanmadan ağır ağır ilerlediğini söyler. Dumlu Kalesi’ni ise Anavarza’nın tam tersi, yelkenlerini açmış son hızla Akdeniz’e doğru uçarcasına giden bir gemiye benzetir. Bölgedeki dağ kaleleri zincirinin ilk halkasını oluşturan Yılankale de, bu topraklarda yüzyıllardır söylenegelen, Çukurova’nın kadim mitlerinden biri olan yılan-kadın efsanesi Şahmeran’ın, hüzünlü öyküsünün geçtiği bir mekan olarak can bulur.

Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Yılankale, yılanların şahı Şahmeran’ın yaşadığı yerdir. Evliya Çelebi eserinde, kaledeki Ermeni papazlarının yılan sokmasından öldüklerinden, kalede boynuzlu ve ensesi tüylü yılanlardan söz eder. Bir diğer efsaneye göre, Misis halkının çok korktukları için kaleye çıkamadıklarından, günün birinde halktan birinin cesaret gösterip kaleye çıkıp yılanların aralarında yaptıkları kavgayı ayırdığından ve Şahmeran’ın da cesaretinden dolayı bu insanın, Misis’e dönmesine izin verişinden söz edilir. Kaleyle ilgili bir başka efsanede de, Misis’te yaşayan bir beyin, yakalandığı hastalığın tek tedavisinin Şahmeran’ın gözlerinin yenilmesi olduğu söylenir. Şahmeran hamamda yıkanırken yakalanıp öldürülür ve gözleri beye yedirilir. Bey böylelikle şifa bulur. Bu efsanelerin hepsinin günümüze yansıması da Çukurova’da birçok evde yer alan bakıra, cama ve tuvale işlenen Şahmeran figürleridir. Bu figürlerin evlerde tutulmasının asıl sebebi, insanların Şahmeran’a duydukları saygıyla birlikte, eve bir yılan girerse bu figürleri görüp evden çıkacağı inancıdır.

Şahmeran efsanesinin çeşitliliği, belki de Şahmeran’la bağlantılı olduğu düşünülen mitolojik unsurlardan kaynaklıdır. Yunan mitolojisinde, Athena’nın gazabına uğrayan yılan saçlı dişi canavar Medusa’nın, Şahmeran’la ilgisi ortadadır. Her ikisinin ölümüyle ele geçen sihirli güç, insanlığın şifa bulması için kullanılmıştır. Yine Yunan mitolojisinde Zeus ve Typhon arasındaki mücadeleyle, Şahmeran arasında ilgi kurmak mümkündür. Typhon’un omuzlarında yüz yılan başının yükselmesi, iki hikaye arasındaki bağı güçlendirir. Şahmeran efsanesi Ovalık Kilikia’da Tarsus ve Yılankale’de geçerken, Zeus’un Typhon’la olan mücadelesi de Dağlık Kilikia’da Korykos mağarasında geçmesi, dikkate değer bir ayrıntıdır. Hititler zamanında anlatılan, yılana benzeyen bir yaratık olan İlluyanka'nın fırtına tanrısı Teşup ile olan savaşı, Şahmeran efsanesinin bir başka benzeridir.

Çukurova’nın düzlüğünde menderesler çizerek, usul usul akan Ceyhan Nehri, Yılankale’nin sarp yamaçlarını selamlayarak, kalenin hemen güneybatısında Sirkeli Höyüğü’nün yanından geçer. Nehrin kıyısındaki bir kaya kütlesinin üzerinde, Hitit Dönemi’nden kalan II. Muvatalli’nin kabartması, Anadolu’da tarihlenebilen en eski kabartmadır.

Şahmeran’ın mekanı olan Yılankale’ye ziyaretimi, Çukurova’nın sarı sıcağından uzak olan mayıs ayında yaptım. Böylece sapsarı çiçeklerini henüz açmış ve başlarını güneşe çevirmiş günebakan tarlalarının arasındaki Yılankale’nin zirvesinden, Çukurova’yı saatlerce seyrettim. Efsanelere, filmlere ve dizilere konu olan, Ovalık Kilikia’nın tam ortasındaki Ortaçağ’ın bu görkemli kalesinden, alabildiğine geniş ve ucu bucağı olmayan ovanın bereketli topraklarının, ruhumda oluşturduğu sonsuz dinginliği ve hazzı yaşamak tarifsiz bir mutluluk oldu benim için.