Dünya Prömiyerini 44. Toronto Film Festivali’nde yaptı ve “Halkın Seçimi “ ödülüne layık görüldü. Yönetmenin, Gelder Gaztelu Urrutia, ilk uzun metraj filmi özelliğini de taşıyan film, Netflix’de yayınlanarak kısa sürede milyonlarca seyirciye ulaştı. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu pek çok ülkede, en çok izlenen filmler arasına girmeyi başardı.
Filmin Konusu
Film, her katta iki kişinin kaldığı bir tür dikey hapishanede geçiyor. Bu yapının ortasına yerleştirilen platform, -ki filmin adı buradan geliyor, her gün yiyeceklerle dolu bir şekilde ve her bir katta iki dakika durmak üzere aşağı iniyor. Kat usulü tersine işliyor. En tepede sıfırıncı kat yer alıyor. (Burayı mutfak olarak da adlandırabiliriz) Burada her kata her mahkuma yetecek kadar yemek platforma yerleştiriliyor. Katları her ay rastgele biçimde değiştirilen mahkumlardan, üst kattakiler aç gözlülükle yemeklere saldırırken alt kattakilereise onların artıkları kalıyor. Aşağıya indikçe platformda yemek kalmazken bu noktada ölüm kalım savaşı başlıyor.
Film aç gözlülüğü, kapitalizmi ve gelir dağılımındaki acımasızlığı sert bir şekilde gözler önüne seriyor. Oyuncu rolleri ve diyaloglar ile filmin anlamını net bir şekilde seyirciye sunan film, daha derin mitsel ve metafor anlamlarla da seyirciyi düşünmeye teşvik ediyor.
Tek mekânda geçtiğini söyleyebileceğimiz filmin orijinal metni tiyatro sahnesi için yazıldığını düşündüğümüzde bazı teknik kusurların veya bazı karakterlerin içlerinin yeterince doldurulmamasına rağmen felsefesini başarılı bir şekilde verdiğini söylemek mümkün.
Metafor
Hapishaneye her mahkum istediği bir eşyası ile girebiliyor. Goreng'in “Don Kişot” kitabı ile gelmesi de bir tesadüf değil. Filmde kat ettiği yolun amaçsız ve çılgınca görülmesini simgeler.
The Platformda 333 kat ve 666 mahkum bulunuyor. Bu da hristiyanlık da şeytanın sayısı olup günah dolu yolu ifade ediyor. Başrol Goreng, bir mesih figürü olarak karşımıza çıkıyor. Yaşlı adam da şeytan. Filmin başında Goreng ve yaşlı adam arasında geçen ilk yarım saat de Goreng platformdan sadece elma alıyor. (Elmanın dinsel mitteki yerini hepimiz biliyoruz galiba, ilk günah) Bu sürede “İsa’nın dağda şeytan ile geçirdiği kırk günden” bahsediliyor. İsa bu kırk günde bir şey yemez sadece su içer.
Baharat karakteri de Yahudileri, halatı da inanışlarını simgeler. Baharatın halatı ile yukarıya tırmanma sahnesinin olumsuzluğu da bir göndermedir aslında.
Sıfırıncı kat tanrıdır herkes oraya ulaşmak ister. En dip ve numarası olmayan kat ise Araftır. Çocuk saf ve temiz insandır. Goreng'in (İsa) elindeki puding imandır. Çocuk pudingden yiyerek platforma biner ve sıfırıncı kata doğru yol alırken film biter. Kıyam ederek hızla göre yükseliş, çağrıştırılır.
Sonuç
Film kapitalizmin acımasızlığını ve gelir dağılımındaki adaletsizliği sert bir şekilde ortaya sunar. Öyle ki insanlar açlıktan birbirini yiyecek noktaya gelir. Herkese yetecek kadar yemeğin bulunmasına rağmen ortaya çıkan bu sorunda insanların nankörlüğü de ortaya çıkar. Yemeğe kavuşan geldiği yeri unutur. Hapishaneyi tasarlayanlar görülmez ve bu sorunla da ilgilenmezler. Filmin finali de yönetmen tarafından özellikle açık uçlu bırakılır. İnsan sorununu ele alan bu filmde final sahnesinde gönderilen mesaj aslında bizlere gönderilen mesajdır.
Mesajın yerine ulaşıp ulaşmadığına buyurun, izleyin ve siz karar verin...