SOLİ’DE 1700 YILLIK UYKUDAN UYANAN PORTRE BÜST

Abone Ol

Mersin’in göbeğinde, Ovalık ve Dağlık Kilikia’nın tam orta yerinde yer alan Soli-Pompeiopolis, 2700 yıllık geçmişe sahip önemli bir antik kentimizdir. Bir tarafı Akdeniz’in turkuaz sularına bakan, bir tarafıysa Mezitli’nin çok katlı apartmanlarının kuşattığı Soli-Pompeiopolis, Rodos Adası’ndan gelen Dorlar tarafından kurulmuştur. Kurulduğundan kısa bir sürede Akdeniz’in en işlek limanlarından biri olmayı başaran kent, Kilikia Kapıları (Kilikia Pylai) olarak da anılan Gülek ve Sertavul geçitleri ile Anadolu, Mezopotamya, Suriye ve Akdeniz arasında bir geçit yolu olan Kilikia’nın, en stratejik noktalarından da biridir.

Soli, M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında Pers egemenliğine girmiş. Ardından M.Ö. 333’te Büyük İskender tarafından alınan kent, Seleukos Krallığı’nın hâkimiyetine girmiş. M.Ö. 89 yılında Tigranes tarafından yağmalanan ve halkı göçe zorlanan kent, M.Ö. 66 yılında Pompeius Magnus tarafından tekrar kurulmuş. Seleukos Krallığı’nın yıkılışından sonra, Anadolu’nun Güney kıyıları korsan barınağı haline gelmiş. Korsanlar Akdeniz’de o kadar güçlenmişler ki Roma’ya kadar uzanan seferler yapmaya başlamışlar. Pompeius, bugünkü Mersin sahillerinde yaptığı bir seferde bütün korsan barınaklarını yokeder. Ancak kendisinden af dileyen korsanlara anlayışlı davranarak M.Ö. 67’de nüfusu azalmış Soli’ye yerleştirir, yıkılmış kenti onartır ve kente Pompeipolis adını verir. Bizans Dönemi’nde işlek bir liman olan kent, M.S. 525’te tarihe “Büyük Antakya Depremi” olarak geçen ve çok şiddetli olduğu anlaşılan bir deprem sonunda büyük ölçüde yıkılır. Bir yüzyıl sonra Arap akınlarıyla Doğu Akdeniz kıyılarının el değiştirmesiyle birlikte, Soli limanının önemi azalır ve kent terk edilir.

Soli’ye mimari plastik eserler açısından baktığımızda, M.S. 3. yüzyıla dek gelişimini sürdüren kent, Romalılar’ın Pax-Romana adındaki kentleşme sürecinden payını alır. 450 metre uzunluğundaki, imparator ya da üst düzey yöneticilerinin büstlerini taşıdığı sütunlu caddenin kompozit başlıklı sütunlarında insan, hayvan ve tanrı figürleri işlenmiştir. O dönemlerde, sütun konsolları üzerinde duran Tanrı-Tanrıça ve Pompeiopolis için önemli kişilerin heykelleri burada gezinti yapanlar için ayrı birer ilgi alanıydı. Sütunlu caddede, sütunların bazılarında yer alan konsollardaki nişler ve dübel delikleri, bir zamanlar bu konsollar üzerinde heykellerin varlığını açıkça gösterir.

Antik kentte 1999 yılında başlayan kazılardan günümüze kadar çok önemli heykeltraşlık eserlerine ulaşılır. Sütunla caddede yürütülen kazılarda bulunan Sağlık tanrısı Asklepios ve tanrıçası Hygeiea, tanrılar tanrısı Zeus, adalet tanrıçası Nemesis, bereket tanrıçası Demeter, şarap tanrısı Dionysos ve İmparator Balbinus’un heykelleri, caddenin süslenmesinde önemli bir yer tutmuşlardır. Antik kentte çıkarılan sanat harikası eserler bize, Soli’nin heykeltıraşlık ve mimari plastik yönünden ne denli önemli bir kent olduğunu gösteriyor.

2018 yılında yapılan kazı çalışmasında, batı stoa önünde muhteşem bir portre-büst gün ışığına çıkarıldı. II. yüzyıl sonu ya da III. yüzyıl başında yaşamış aristokrat, yönetici ya da bir komutana ait olduğu düşünülen 1700 yıllık portre büst, o dönemde arkeoloji dünyasında oldukça ses getirdi.Toga (Roma yurttaşlarının giydiği kıyafet) giymiş bir erkeği tasvir eden ve 82 cm yüksekliğe, 60 cm genişliğe sahip büst, beyaz mermerden yapılmış. estetik harikası olarak nitelendirilen portre büstün, alın üzerinde birkaç saç buklesi, burun ve birkaç sakal buklesi kırık olduğu halde günümüze sağlam ulaşmış. Derin bir göz çukuru ve belirgin elmacık kemikleri olan büst, geniş bir alına, kabarık ve kıvırcık saç buklelerine sahiptir.

Soli Pompeiopolis’in o dönemdeki kazı başkanı Prof. Dr. Remzi Yağcı’nın, bilimi ve edebiyatı çok güzel harmanladığı ve çıkarılan portre-büste mektup şeklinde bir seslenişi ifade eden yazısı gerçekten harikülade. Yazının bir kısmı şöyle: “Sayın Portre Büst, 1700 yıldır yatıyorsunuz, kalkın artık. Yeni dünyanıza hoş geldiniz, yeniden doğdunuz işte, toprak sizi bunca yıl sakladı, başınızın üstündeki bir kökün altındaydınız, o yüzünüzü korudu ve cansız bir filiz gibi toprağın altından çıktınız yeryüzüne. Siz artık Mersin doğumlu bir Roma yurttaşısınız. Bir zamanlar bu toprakların, bu eyaletin belki de egemeniydiniz, kim bilir belki de imparatoruydunuz. Önemli bir kişi olduğunuz belli. Yoksa tanınmış bir filozof ya da asker misiniz? Batıdaki büyük hamamın bir kemeri çökeli beş yıl oldu. Biz şimdi bir başka hamam kazıyoruz, Soli Höyük’ün hemen güneyinde. Belki de orada yıkandınız, temizlendiniz. Uzun süre işgal edilen liman artık özgür ancak batısına inşa edilen atık su pompalama istasyonu yani Mersin’in bağırsaklarının ucu, Mersin kültürel miras bilincine ve yönetimine yakışmıyor. Bu kente o görkemli iki katlı limandan girip Sütunlu Cadde’de yürüdüğünüzde doğudaki tiyatroda Soli’li Philemon’un komedilerini izlediğinize eminim. Kuyuluk’taki aile mezarlarını soruyorsanız Hellenistik antropoid (insan biçimli, Sayda tipi) olanı şimdi Adana Müzesi’nde sergileniyor. Geçmişte (1950’ler) başka müze olmadığı gerekçesiyle Adana Bölge Müzesi’ne götürülen bu eserler, Adana Müze koleksiyonunun en seçkin eserleri olduğu bahanesiyle Mersin’e geri gönderilmiyor. Kuyuluk’ta zamanınızın soylularına ait aile mezarları, temel kazan rantiyeci “kepçe imparatorlarının” gücü altında ezildi gitti ve öylece bırakıldı. Size iyi haberlerim var. Cardo maximusun (Sütunlu Cadde) kuzeyinde bulunan Dionysos-Pan, Asklepios-Telesporos, Hygieia, Nemesis heykelleri şimdi Mersin Müzesi’ndeler. Sizi görünce mutlu olacaklarına eminim. Pompeiopolis’te bulunanlar kalabalık bir grup oluşturmuşlar ve gelmenizi sabırsızlıkla bekliyorlar. Bunca yıldan sonra sizi çok merak ediyorlar. Onlar sizin tanrılarınız. Tanrılar bekletilmez. Romalı aileniz genişliyor, yeni kazılarla daha da genişleyecek. Asker İmparator Balbinus heykeli de orada. Arkeologlar sizi buldukları için sevinçliler ve gurur duyuyorlar. Yıllar çabuk geçiyor. Dile kolay 1700 yıl. Nasıl bu kadar iyi korundunuz bunca yıl. Bulduğumuzda kusursuzdunuz. Sizi birileri oraya daha sonra götürmek üzere özenle gömmüş olmalı, bir yerden düşmüş olamazsınız. Sayın Portre Büst, Mersin’e, yeni vatanınıza hoş geldiniz. Siz artık “müzelik” bir esersiniz. Toprak altından müze deposuna. Kim bilir bir gün (ne zaman?) sergilenirsiniz de halkımız sizi görür ve gurur duyar. Nice bin yıllar dileği ile saygılar… Kazıcınız.”

Evet Sayın Kazıcı Prof. Dr. Remzi Yağcı, dileğiniz portre-büstün çıkartılmasından 5 yıl gibi uzun bir süre sonra gerçekleşti. İşçilik açısından kendi alanında dünya çapındaki bu eser, Mersin Arkeoloji Müzesi’nde kendisini merak eden ve sabırsızlıkla bekleyen Tanrıların hemen yanıbaşlarındaki seçkin yerini aldı. 1700 yıllık uykusundan uyanalı 5 yıl olmuştu ama bu süreyi müzenin deposunda geçirmekten de çok sıkılmıştı. Müzede artık Romalı ailesine ve Tanrılarına kavuşmanın keyfini sürüyor. Yüzündeki sert ifadeye rağmen, Mersinli sanatsever hemşehrileriyle buluşması onun mutluluğuna mutluluk kattı. Romalı ailesinin ve Tanrılarının daha onlarcasının bulunarak yanına getirilmesi dileğiyle.