OCAĞINA İNCİR AĞACI DİKİLEN! SİNAP KALESİ

Abone Ol

Anadolu’daki tek ikiz savunma yapısı özelliğini taşıyan kaleler, Orta Toroslar’da, Mersin sınırlarındaki Sinap Kaleleri’dir. Bunlardan biri Gözne ve Çandır kalelerinin olduğu bölgedeyken, bir diğeri Çamlıyayla’da Namrun Kalesinin 5 km kuzeyindedir. Her ikisi de aynı dönemlerde yapılmış ve planı, cephe düzeni, duvar dokusu, mazgal penceresi ve tonoz örtüsü bakımından birbirine benzeyen iki kaledir. Benzer özellikleri bünyesinde barındıran bu kalelerden üzerinde duracağım kale, Gözne yakınlarındaki Sinap Kalesi olacak.

Anadolu’da yaşayan her uygarlık, eski dönemlerden beri yerleşim yerlerini ve stratejik yerleri korumak ve yol güvenliğini sağlamak için askeri yapılar yapmışlardır. Özellikle Roma ve Bizans dönemlerinde, doğudan gelen Pers ve İslam ordularının saldırılarına karşı da pek çok kale ve kule yapılmıştır. Mersin’in şirin yaylası Gözne’nin 5 km. kuzeyindeki Sinap Kalesi de bunlardan birisidir.

Ortaçağ şatolarını andıran görünümüyle, M.S. 880 ile 903 yılları arasında Bizans-Abbasi sınırında yapılan kale, ileri uyarı karakol olma gibi bir görevi üstlenmiştir. Garnizon ve konaklama yeri olarak da kullanıldığı düşünülen kalenin Ortaçağ’daki adıysa günümüzde hala bilinmiyor.

Doğu’daki Ermeniler, 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun iç kısımlarına ve güneye, Kilikia bölgesine yerleşmişlerdir. Ermeniler bölgede, Bizans’tan bağımsız prenslikler kurmuştur. 1277’de Moğolların Memlükler tarafından yenilgiye uğradığı Elbistan savaşından sonra, Kilikia Ermeni Krallığı bu durumdan etkilenmiştir. Gün geçtikçe Memlüklerin baskısıyla yok olan krallık, 1375’te Memlükler’in, Kilikia Ermeni Krallığı’nın başkenti Sis’i (Kozan) ele geçirmesiyle hükmünü tamamen yitirmiştir.

Kilikia’daki Ermeni Krallığı, bölgede kendisinden önce yapılan bütün kaleler üzerinde etkili olmuştur. Bizans Dönemi’nde yaptırılan Sinap Kalesi de Kilikia Ermenileri tarafından tamir edilmiştir. Kalenin günümüze yansıyan görünümündeki en büyük katkı, Memlüklüler döneminde gerçekleşmiştir.

Ayvagediği yaylasına girmeden sağa dönülerek ve Sinap mahallesinin içinden geçilerek ulaşılan kale, Çandır Kalesi’ne giden yol güzergahındadır. Kale ve kule gibi yapılar, her zaman bulundukları lokasyonda herkesin görebileceği yüksekliklerde yer alırken, Sinap Kalesi’nin hiç alışık olmadığımız şekilde vadi içerisinde, çukur bir düzlemde yer alması oldukça ilginçtir.

Kale ilk görüşte sizi, görsel açıdan etkileyici bosajlı (kabartmalı taş yüzeyleri) duvar yapısıyla karşılar. Kilikia bölgesinde bu tarz duvar yapısını, birçok kale ve kulede görmemiz mümkündür. Kalenin iç duvarlarıysa düz kesme taşlardan yapılmıştır. Dikdörtgen plana sahip kalenin dört köşesinde, kuleler yer alır. Kalenin ikinci katına çıkılan merdiven basamaklarının izlerinin kısmen de olsa gözlenebildiği ikinci katında, altı tane de mazgal deliği bulunur.

Duvarlarının kalınlığı oldukça dikkat çekicidir ama bu duvarlar yine de zamana direnemeyip kısmen çökmüş ve içyapısı tamamen bozulmuştur. Kalenin zarar görmüş yapısını sadece zamanın acımasızlığına bağlarsak, zaman kavramına haksızlık etmiş oluruz. Kale duvarlarındaki tahribatın baş sorumlusu belki de kale içerisinde kontrolsüzce gelişen bitki örtüsüdür, desek yeridir. Kalenin iç yüzeyini, duvarları saran sarmaşıklar ve ağaçlar kaplamış. Tarihi yapılarda her zaman karşılaştığımız bu doku, Sinap Kalesi’nde duvarların yarılması gibi inanılmaz boyutlara ulaşmış.

Ocağına incir ağacı dikmek, diye bir deyim vardır Anadolu’da. Evini, barkını yıkmak ve ocağını söndürmek gibi anlamlarda kullanılan bu deyimi atalarımız, sanki ilk kez Sinap Kalesi’ni gördükten sonra söylemişler. Kalenin özellikle kuzey cephesinin parçalanan kısmında, duvarın içini geniş bir şekilde sarmış incir ağacı kökü yer alır. Bu kök öylesine genişlemiş ki duvarın buna direnmesi artık mümkün olamamış ve duvar ortadan ikiye ayrılmıştır.

Terk edilmiş yapıları darmadağın eden, bahçelerde kendiliğinden yetişen, hakkında deyimler söylenen incir ağaçlarının kökleri, bulundukları yerde oldukça geniş bir alana yayılır. Bu kökler öylesine güçlüdür ki önüne taş duvarlar bile gelse onları yıkar, parçalar. İncirin kökleri, yapının duvarlarıyla birlikte temeline de zarar verir. İster mecazi anlamıyla kullanılsın isterse de gerçek anlamıyla kullanılsın, ocağına incir ağacı dikmek deyimi, gelişi güzel söylenmiş bir deyim asla değildir.

Sinap Kalesi’ne incir ağacının verdiği zararı bir tarafa bırakırsak, doğal bitki örtüsü, kaleyi son derece güzelleştirmiş. Özellikle sarmaşıklar kalenin iç yüzeylerini ve dış duvarlarını, öylesine sarıp sarmalamışlar ki, arıların ilmek ilmek işlediği petek gibi estetik görüntüler ortaya çıkmış. Yemyeşil örtünün gri taşların üzerindeki hakimiyetiyse, kalenin en kayda değer görüntüsünü oluşturmuş. Güz mevsiminden kış mevsimine yaklaştığımız şu günlerde, yeşilin en koyu renkli sarmaşıklarıyla birlikte, dallarını terk etmeye hazırlanan pastel renkli yapraklı bitkileri görmek, ziyaretçileri için bu yıkılmaya yüz tutmuş garnizon kalesini görmek kadar güzel olacaktır.

Aralık- 2023