17 Ağustos Gölcük depreminin acısı hafızalarda hala tazeliğini korurken depremin 25’inci yıl dönümünde; İstanbul Beykent Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden Doç. Dr. İhsan Karagöz ile Doğuş Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünden Prof. Dr. Ayfer Erken beklenen büyük depremle ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu.
“Yapı denetimde çok fazla aksaklık var”
Yapıların yönetmeliğe uygun olması gerektiğini belirten Doç. Dr. İhsan Karagöz, “Yalnızca yapılar değil yollar, barajlar, üst geçitler, tüneller, viyadükler, doğalgaz tesisler, altyapı tesislerimizi standartlara göre yapmalıyız ki bir daha böyle büyük acılar yaşamayalım. İkinci olarak da yapım süreci ve sonraki süreçte de yapı denetim sistemi önemlidir. Yapı Denetim Sistemi Türkiye’de, 17 Ağustos depreminden sonra inşa edildi. Ancak burada da eksik ve aksayan yönler maalesef çok fazla. Bunun mutlaka elden geçirilmesi, yeniden yasalarla denetlenmesi gerekmektedir. Esasen denetleyenlerin de denetlenmesi gerekiyor. Binayı tasarlayan inşaat mühendisi ve mimarın da aynı yapı denetim firmasında olduğu gibi o yapı üzerinde hak sahibi olması, denetleyebilmesi gerekiyor ki sıkıntıları ortadan kaldıralım” dedi.
“Bazen denetlenen belgeye, tutanağa ulaşamıyorsunuz”
Doç. Dr. İhsan Karagöz, “Yapı tamamlandıktan sonraki denetim süreci de önemlidir. Bu, Türkiye’de hiç yapılmayan bir denetim. Bina yapılıyor, üstünden yıllar geçiyor hiçbir denetim yapılmıyor. Bu süreçte ne olmuş? Yapının kolonu mu kesilmiş, duvarları mı yıkılmış, ekler mi yapılmış? Yapının üzerine Çeliktepe’deki gibi katlar yapılmış. Ayrıca Yapı Denetim firmalarının sahiplerine baktığınızda mimar mı, mühendis mi yoksa herhangi yapı denetim şirketi kuran firma mı buna bakmak gerekir. Bir şirketin kuruluş amacı vardır. Amacı da geliri artırmaktır. Ancak bir mühendisin amacı ise yapının güvenli olmasını sağlamaktır. Bazen de bakıyorsunuz yapı denetim firması bir binayı denetlemiş. Ama hukuk sürecine gittiğinde yapı denetim firmasının ve o binayı denetlediği belgelerin olmadığını görüyorsunuz. Tutmuş olduğu tutanaklara yani aldığı kararlara ulaşamıyorsunuz. Böyle bir yapı denetimi olabilir mi?” şeklinde konuştu.
“İstanbul’da 400 tane kendiliğinden yıkılacak bina var”
“İstanbul’da denetlenen yapılar var” diyen Doç. Dr. İhsan Karagöz sözlerini şöyle sürdürdü:
“25 bin tarihi eser var. Hiçbir şey yapılmadan 25 yıl geçmiş. İstanbul'da şu anda 400 tane kendiliğinden yıkılacak bina var. O binalarda da insanlar var. Nerede yapı denetim? Büyükşehir, yerel belediyeler nerede? İstanbul ve bazı şehirlerimiz o kadar büyüyor ki mimari planlama, şehir planlaması yok. Esasında şehirlerin büyümesi ve nüfusunun belli bir noktada sabit kalması istenir. Dolayısıyla yani siz bu şehrin nüfusunu 10 milyon istiyorsanız artık 11 milyon yapmamanız gerekiyor. İstatistiklere göre mevcut olan yapılarda 1 buçuk, 1 milyon 200 bin bina var. Bu binanın 800 bini 17 Ağustos depremi öncesi yapılmış. Kötü betonla düz demirle yapılmış. Denetim yok, deniz kumu kullanılmış. Zemin etüdü yapılmamış. 1999’dan bugüne kadar yaklaşık 170 bin müracaat olmuş. 35 bini bu son 5 yıl içerisinde denetlenmiş. Vatandaş diyor ki ‘binamı zaten yıkıp yeniden yapamıyorum, mali sıkıntılarım var, idari ruhsat sıkıntıları var.’ Binanın içerisinde duruyor. Hâlbuki binayı iyi bir mühendise güçlendirme için teslim ederseniz güçlü hale gelebilir. Riskleri minimize indirirsiniz. Tabii ki yönetmelikte değişiklik olabilir.”
“Afet Koordinasyon Merkezi kurularak idari sıkıntılar önlenebilir”
“Standartlara göre yapıldığında hiçbir problem olmaz” diyen Doç. Dr. İhsan Karagöz, “Ancak burada en büyük sorun idari sıkıntılardır. Ruhsat alamıyorsunuz. İstanbul’da bir ruhsat almak için Boğaziçi İmar'a gidiyorsunuz. Büyükşehir belediyesine, yerel belediyeye gidiyorsunuz. Anıtlar kuruluna gidiyorsun. O da yetmiyor Bakanlığa gidiyorsun. Daha önceden de önermiştim. Afet Koordinasyon Merkezi kurularak uzman mühendisler alınmalıdır. Vatandaşlardan istediğiniz belgeleri ilan edersiniz. Kısa sürede yapılması gerekenler yapılır” önerisinde bulundu.
“Yönetmeliğe koyulması gereken bazı hususlar olabilir”
Depremlerle ilgili dünyada ve Türkiye’de geçmişten bugüne çeşitli araştırmalar sürdüren Geoteknik Mühendisi Prof. Dr. Ayfer Erken, “1999 depremi sonrası hem yapı hem de zemin kaynaklı büyük bir yapısal hasar gördük. Adapazarı'nda taşıma gücü kayıpları, sıvılaşmalar oldu. Bir de zemin büyütmesi nedeniyle yapılar da göçmeler oldu. Her türlü zemine inşa yapılabilir ancak zemini tanımak ve ona göre önlem almak lazım. Deprem büyüklüğüne göre süre de değişebiliyor. Büyüklük arttıkça süreler uzuyor. Dolayısıyla zemin dayanamıyor. Yapı da eğer kalitesi bozuksa o da dayanamıyor. Bütün bunları 1999 depreminden sonra inceledik. Hemen hemen her zemin için çalışma yapıldı. Kirlenmiş zeminleri de aldık. Son depremin verileri yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Biraz da zaman alacak. Buna göre yönetmeliğe bazı şeyleri özel yapılar için koymamız gerekiyor. İstanbul’da mikro bölgeleme çalışmaları yapıldı. Bütün ilçeler 99 depreminden sonra bilim insanlarına dağıtıldı. Detaylı çalışmalar yapıldı. Şuanda da belediyeler onları kullanıyor. Aynı şekilde benzer çalışma 6 Şubat depremi için de yapılmalıdır. Bazı yerlerde de sanırım başlandı” açıklaması yaptı.
“İstanbul’da yapı stoku yaşlı” diyen Prof. Dr. Ayfer Erken, “Onun için yani yaşlı insanlar gibi sağına soluna bakmak gerekiyor. Korozyona uğramış olabilir. Bir kere yeni projeye uygun değil. Kalitesi, donatı farklı. 1999 geçirenler varsa işte bunların hemen kentsel dönüşüme girmesi gerekiyor. Binada herhangi bir çatlak olmasa bile büyük depremlerde çok küçük seviyelerde deformasyon olur. İkinci büyük depremi yaşadıklarında anında çökerler. Bu yüzden asla güvenmemek lazım” şeklinde uyardı.
“Ambarlı, Avcılar’da heyelan bölgesi var, tsunami oluşturabilir”
Prof. Dr. Ayfer Erken sözlerini şöyle sürdürdü:
“İstanbul'un büyük bir kısmı kayalık. Diğer yerlerde yenilemelerde de derin temeller uygulanıyor. Zemin iyileştirmeleri yapılıyor. Sadece Ambarlı, Avcılar taraflarında heyelan bölgelerimiz var. O heyelanların bir kısmı denize giriyor. Dolayısıyla büyük bir deprem olması durumunda o heyelanlar, deniz içi heyelanları olarak tsunami oluşturabilir.”

Kaynak: İHA