Son 10 gün içerisinde ülkenin her hangi şehirlerinde kaç şiddetinde kaç deprem oldu ben sayamadım. En son dün akşam yine Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde olan depremden sonra bölgeye yakın illerde yaşayanlar olarak yeniden paniğe kapıldık. Oradaki insanların psikolojisini düşünemiyorum bile.
Yine dün ve ondan birkaç gün öncesindeki süreçte Bingöl’de sürekli depremler oluyordu. Dün gün içerisinde Akdeniz’de yine bir deprem meydana geldi.
6 Şubat depreminden sonra aradan geçen 6-7 aylık süreçte anladım ki biz bu depremleri ya da uzmanların dediği gibi artçıları kolay kolay kabullenemeyeceğiz, alışmadık, alışmayacağız.
Neden?
Çünkü biz Japonya değiliz. Çünkü bizim sağlam, her türlü afete dayanıklı, ileri teknolojilerle planlanan ve inşa edilen binalarımız yok, çünkü bizim doğal afetlere hazırlıklı bir ülkemiz yok.
Şubat depreminden sonra binlerce insan hayatını kaybetti, hayatını kaybetmeyenler ailesiz, evsiz, yurtsuz kaldı. Sonuç ne oldu aradan geçen 6 ayda? Koca bir hiç! Hala ahh ahh, vahh vahh’larla yaşıyoruz. Hala bir deprem olduğunda güvenli sandığımız sokaklara koşuyoruz, hala deprem olduğunda sosyal medya hesaplarından “deprem bu, buna engel olamayız, kaderimizse çekeriz” paylaşımları yapıyoruz.
Doğal afetlerin kader olduğunu biliyoruz ama etkilerinin kader olmadığının hala farkına aramıyoruz, hala uzmanların sözlerine, uyarılarına, çağrılarına kulak tıkıyoruz ve biz bugün dahi hala deprem ile ilgili yazılar yazıp kaderimizi konuşuyoruz.
Artık kendimize gelmenin, depremin şiddetine bakıp sosyal medyadan deprem anı insanların panik görüntülerini izlemek yerine gerçek adımlar atmanın zamanı gelmedi mi?
Doğal afet kaderse artık birazda Allah’ın bize verdiği iradeyi, aklı, fikri kullanıp, depreme dayanıklı sağlam ve yıkılmayan binalar inşa etmeyi, insanları eğitmeyi ve doğal afetlerden en az hasarla çıkmanın da vakti geldiği bilincine ulaşmalıyız.