G-7 ZİRVESİNDE ÖNE ÇIKANLAR

Abone Ol

Ülkede gündemi belirleyen konu aylardan bu yana parlamento ve cumhurbaşkanı seçimi olunca, dış politika gözden ırak hale geldi. Oysaki 19 Mayıs’ta Japonya’nın Hiroşima kentinde dünyanın 7 büyük ekonomisine sahip ülkelerin temsilcilerinin katıldığı ve Rusya ile Çin’i yakından ilgilendiren önemli kararların alındığı zirve gerçekleşti. Bu yazımda zirvede alınan dünyayı; özellikle Çin ve Rusya’yı yakından ilgilendiren karaları yorumlamak istiyorum. Çünkü derinlemesine bakıldığında birbirini ilgilendiren bu iki konunun zirvenin ana damarını oluşturduğunu anlamakta zor olmayacaktır.

Bilindiği üzere Rusya 2022 Şubatı’nda Ukrayna’ya girmiş ve 16 aydır hedeflediği başarıyı sağlayamadığı gibi, yıllardan beri başta ABD olmak üzere Batı’nın yaptırımlarıyla boğuşan ekonomiye de savaşın ağırlığı oturmuştur. İşte tam bu noktada başta ABD ve müttefiklerinden oluşan G-7 ülkeleri Rusya’ya yaptırımlarını daha öteye taşıyarak,”Rusya’yı savaş makinasını destekleyen teknoloji ve endüstriyelin teçhizatı hizmetlerinden mahrum bırakacağız.” denildi. Özcesi; teçhizatın ihracı sınırlandırılacak, Rusya’ya savaşta destek olan gruplar doğrudan hedef alınacak. Bu durum Rusya için ne kadar caydırıcı olur bilinmez ama üretilebilmeleri için gerekli malzemelerin dışarıdan sağlanmasıyla mümkün olan bir mekenizma için bu durumun bir handikap oluşturacağı kesindir. Ukrayna’ya mali, insani, askeri ve diplomatik desteği de kararlaştıran zirve ülkeleri bu yaptırımlarla belli ki Rusya’nın özellikle ekonomik ve askeri olarak yorulması ve böylece Batılı müttefiklerle daha yapıcı diplomatik ilişkilere girmeye zorlanması hedeflenmektedir. Temel gayenin bu olduğu söylenebilir. Çünkü biliyoruz ki, bu savaşın bitirilmesi zor değildir. Her şeyden önce Ukrayna’nın hala ayakta kalabilmesi, Batı’nın yardım ve desteğine borçludur. Böylelikle hem yıpratıcı olan savaş devam ediyor hem de Rusya için; tüm dünya kamuoyunda, “dünya halkları” için ciddi tehdit olarak bir algı yaratılmasında mükemmel bir malzeme oluşturabiliyor; “üçüncü dünya savaşı eşikte”, “Rusya, dünyaya meydan okuyor”gibi ifadelerden de amaçlanan budur. Bütün bunların taktikten ibaret olduğu, orta çaplı bir gözlemcinin bilerahatlıkla görebileceği düzeyde ayan beyan icra edilmeleriyle de anlaşılabilmektedir.

Yakın geçmişi biraz kaşıdığımızda, zirvenin ana hedefinin Rusya olmadığı; esas tehdidi Çin ekonomisinin oluşturduğunu rahatlıkla anlamayı mümkün kılacaktır. Zaten zirvenin kararlarında da bu durum önemle vurgulanıyor. Özellikle ABD, Çin ekonomisi karşısındaki konumunu her geçen günde kaybettiğini yıllar öncesinde teslim etmiş durumda. Bu bağlamda “esas geriletilmesi gereken stratejik güç Çin ekonomisidir” vurgusunu her düzlemde ifade etmektedir. Rusya’nın kabahati ise, Çin ile olan ilişkilerinde yatıyor. Bugün yakın olan ilişkilerin, negatif ya da nötr bir seyir izlemesi halinde, bu ülke belki bir tehdit olarakgörülmeyecek, hatta onunla işbirliğine gidilecek ve Ukrayna ile olan savaş, gündeme gelmeyecek ya da bir uzlaşı ile ortadan kaldıracaktı.

ABD’de faaliyet yapan düşünce kuruluşları, yıllar öncesinden beri Çin ekonomisinin büyüme hızından endişe ettiklerini ve bir yavaşlama yaşanmama durumunda 2036 yılında dünyanın bir numarası olacağını belirtmektedirler. İşte sorunun temeli burada yatıyor dersek yeridir. Kısacası birinin ekonomik diğerinin savaş gücündeki yetenekleri düşünüldüğünde birbirine yakın ilişkiler içinde olmaları Batı Dünyası karşısında gayet heybetli bir görünüm arz etmektedirler. İşte bunu değiştirmenin yolu birini ekonomik, askeri ve psikolojik olarak yıpratmaktan geçiyor. Böylece “stratejik hedefte” yer alan güç yalnızlaşacak ve manevra yeteneğini bir ölçüde yitirecektir. Planın böyle kurgulandığını söyleyebiliriz. Ancak görmediğimiz ya da hissedemediğimiz bulutlar görüş açımızı kapatmamışsa ufukta şimdilik bir başarı şansı görünmüyor.