EKONOMİK BEKLENTİLER VE ORTADOĞU…

Abone Ol

Ortadoğu, yüzyıllardır siyasi, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıkların odağında yer alan bir bölge olmuştur.

Demokratik değerlerin yerleşmediği, hanedanlığın ve sömürünün hüküm sürdüğü, teokratik, diktatoryal yönetimlerin egemen olduğu bir coğrafya.

Bu coğrafya da kendi insanını koruyamayan, dönüştüremeyen, bilim ve teknolojiden uzak, şatafat içinde yaşayan Ortadoğu liderlerinin hazin sonlarını da görüyoruz.

Demokratik değerleri kendi halkından esirgeyen Beşar Esad’ın, keder dolu yılları hayli zor geçecek gibi. Ayrıca Esad’ın itibarsızlaştırılmadan yüklü ve uğursuz servetiyle Rusya’da sürgünde yaşaması bile bir şans olarak değerlendiriliyor.

Çünkü kapsayıcı olamadı, demokrasiyi tercih etmedi. Bu hazin durumunu kendi hazırladı.

Demokrasiyi kendi halkından esirgediği için, ileride karmaşık ve nereye evrileceği belli olmayan bir sürecin hazırlayıcısı ve yöneteni olarak Esad, bu kadar ölüm, acı, sürgün ve göçlerin ortak hazırlayıcıları arasında anılacaktır.

Tarihe bakıldığında; Ortadoğu’nun bugün sahip olduğu istikrarsızlıkların kökleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve uluslararası güçlerin müdahalelerine dayanmaktadır.

Ortadoğu, zengin enerji kaynakları nedeniyle dünya ekonomisinin merkezinde yer alır. Ancak bu zenginlik, bölge halklarının refahı yerine çatışmalara neden olmuş, uluslararası aktörlerin müdahalesini tetiklemiştir.

Güçlü ve acımasız devletler gizli anlaşmalarla, ganimet paylaşımı için istedikleri gibi sınırlar çizerek, bölgedeki etnik ve mezhepsel çatışmalara zemin hazırladıkları bilinmektedir. Bu yapay sınırlar, tarihsel olarak bir arada yaşayan toplulukları bölmüş ya da birbirine zıt grupları bir arada yaşamaya zorlamıştır. Bu yanlış politikalar ve etki alanında tutma gayreti içinde olanlar; yoksulluğu, adaletsizliği, kin ve nefreti yerel halkın içine serpiştirerek emellerine ulaşmaya çalışmaktadırlar.

Petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip olma yarışı, hem bölgesel güçler arasında hem de küresel güçlerle yerel unsurlar arasında şiddetli çıkar çatışmalara yol açmıştır.

Evet Ortadoğu’da etnik ve mezhepsel farklılıklar, tarih boyunca çatışma kaynağı olmuş ve halen devam etmektedir. Şiilik ve Sünnilik arasındaki gerginlikler, Arap milliyetçiliği ile diğer etnik hareketler arasındaki çatışmalar, bölgedeki sosyal ve siyasi dokuyu derinden etkilemiştir. Bu durum, özellikle Suriye gibi çok etnikli ve çok mezhepli ülkelerde daha belirgin hale gelmiştir.

Demokrasiden uzak, hanedan zihniyeti, halkını esas almama gibi ilkel yönetme anlayışları; Ortadoğu’nun kaderiymiş gibi her türlü problemi bünyesinde taşıyor.

Bilimi, sosyalleşmeyi, insan hak ve özgürlüklerini kendi halkından esirgeyen yönetimlerin bitmez tükenmez hırs ve ihtirasları, maalesef bugünkü karmaşanın temel nedenlerini oluşturmaktadır.

Demokratik değerler esas alınmayınca, kendi zenginlik kaynaklarını en doğru şekilde kullanma ve adaletli bir şekilde paylaşma iradesi gösterilmeyince sonuçta bu oluyor.

Suriye’nin bugün içinde bulunduğu durum, elbette insanlık tarihine yeni bir sayfa daha ekleyecek.

Bundan sonraki süreci hep birlikte takip edeceğiz. Yönetenler ve figüranlar rollerini nasıl oynayacak izleyip bakacağız.

Kendi içlerinde bütünlüğü, iradeyi, dayanışmayı, halkıyla el ele vermeyi beceremeyen ya da egemenlerin figüranı olmaktan kendini kurtaramayan tüm yapılar, zamanı geldiğinde bertaraf edileceklerini bilmeliler artık.

Suriye’deki yeni yönetim nasıl oluşacak, nereye evrilecek zamanla anlaşılacak.

Yeni yönetim modeli ve işleyişi merakla bekleniyor.

Tarihin akışında bugünkü kaos ortamını yaratan totaliter ya da teokratik bir dönemin sürdürücüleri mi olacaklar, yoksa farklı kültürlerin, etnik yapıların, mezheplerin barış içinde bir arada yaşamasına altyapı mı oluşturacaklar. İzleyip göreceğiz bu kurgulanmış filmi.

Bugün Suriye’de yaşananlar kimilerini tarihten silecek, kimilerini de tarihin yeni yüzü olarak küresel dünyanın vitrinine koyacak.

Görünen o ki, demokratik değerlerin hayata yansımaması durumunda, ileriye doğru olumlu hiçbir gelişmenin yaşanmayacağıdır. Vitrine konacak manken ve giysilerin ömrü ne kadar olur bilinmez ama, raf ömrü dolanların spota düştükleri de bilinen ve yaşanan bir gerçektir.

Demokratik değerler oturmadan Ortadoğu’da belki göreceli barış sağlanabilir; ancak bu barış kalıcı olmaktan çok, kırılgan bir dengeye dayanabilir.

Kalıcı bir barış ve istikrar için; yerel halkların demokratik haklarına erişiminin desteklenmesi, ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanması ve uluslararası aktörlerin yapıcı bir rol oynaması gerekmektedir. Bu sürecin zor, karmaşık, uzun ve çok boyutlu olacağı ise kaçınılmazdır.

İnsanı yüceltmeyen, doğayı koruyamayan, akıl ve mantık ekseninde bilime sarılmayan hiçbir yönetim başarıyı yakalayamaz.

Hırs ve ihtiraslarla, ilkel dogmalarla, demokrasi dışı uygulamalarla kalıcı barışı sağlamak, kalkınmak, medenileşmek de mümkün değildir.

Ekonomik kalkınmanın ve bölgesel huzurun sağlanması için, savaş denen yıkıcı ve incitici girişimlerin son bulması lazım.

Bu akıl dışı faciayı sonlandırmak ise; insan kimliğinin öncelenmesi, demokratik değer ve yapıların olgunlaşmasına bağlıdır. Halkın esas alınmasıdır. Ölüm ve işgal üzerine ganimet toplama düşüncesinden vaz geçilmesidir.

İnsan ve doğa ekseninde şekillenen demokrasi denen yönetim anlayış ve yaklaşımı olmadan, Ortadoğu’nun temiz nefes alması olası değildir.