“İnsanlar kendini bilebilseydi,
Dünyada haksızlık kavga olmazdı.
Tüm canların hak olduğun bilmese
Hakkın aşkı yüreğin dolmasa
O güzel cemale âşık olmasa
Kul garibim bu sazını çalmazdı”
1950’li yıllardan itibaren yaptığı Orta Anadolu türkülerini kayıt altına alarak Türkiye için önemli bir yeri bulunan ve 11 yıl önce aramızdan ayrılan Kırşehirli usta sanatçı “Bozkırın Tezenesi” Neşet Ertaş’ın kısa hayat öyküsünü aktarmak istiyorum sizlere.
Babası Muharrem Ertaş’tan miras olarak sazını devralıp 50’li yıllarda çaldığı bozlak türkülerini kayıt altına alan Neşet Ertaş, 60’lı yıllarda çaldığı türkülere bir de kalemini eklemiş ve kendi yazdıklarını notalarına işlemeye başlamıştır. Âşık geleneğinin son büyük ustalarından biridir Neşet Ertaş ve çaldığı türküler bir yana, oluşturduğu bozlaklarla bir yöreye ait tavrın da son temsilcisi olmuştur. Neşet Ertaş’ın ölümüyle adeta bir devir kapanmış ve usta sanatçı adını tarihe yazdırmıştır.
Türkülerini Ankara’da yaşadığı dönemde yazmaya başlayan Neşet Ertaş’ın bir de “Garip” mahlası vardır. Bu imzanın akıl babası ise Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’tır. Bir gün oğlu Neşet Ertaş’ı Ankara’ya ziyarete giden baba Muharrem Ertaş’a oğlu, “türkülerimin altına hangi imzayı atmalıyım” diye sormuş ve babası Muharrem Ertaş’tan “bize garip derler” cevabını almıştır. Neşet Ertaş ismiyle sık duyduğumuz “Garip” mahlası buradan gelmiştir. Aralıklı zamanlarla İstanbul’a giden Neşet Ertaş, 70’li yılların ortalarına kadar Ankara’da kalmaya devam etmiştir. Bu zaman dilimlerinde yaşadığı gönül işleri nedeniyle alkole düştüğü yer de bu şehir olmuştur. Parmaklarının uyuştuğunu hisseden Neşet Ertaş yolunu değiştirmeye karar vererek Hacettepe Hastanesi’nde tedavi olmaya başlamıştır. Bu süreçten sonra ise Neşet Ertaş için Almanya yılları başlayacaktır.
Almanya’da oturma izni alan Neşet Ertaş 80’li yılların ortalarına kadar Türkiye’ye hiç gelmemiş, babasının ölümü üzerine aralıklarla gidip gelmek zorunda kalmıştır. Bu süreçte de Almanya’da yaşamaya devam etmiştir. 90’lı yıllarda Türkiye’ye olan ziyaretlerini sıklaştıran Ertaş’ın patlaması bu dönemlerde gerçekleşmiştir.
Neşet Ertaş’ın türkülerini Türkiye’deki birçok sanatçı seslendirmiş ve listelerine eklemiştir. Bu dönemde Neşet Ertaş en parlak dönemine ulaşacaktır. 2000’li yıllardan sonra Türkiye’ye tamamen dönüş yapan usta, eserleriyle adeta tüm Türkiye’nin gönlünde yer bulmuştur. Mütevazı kişiliği ve gönül tokluğuyla birçok sanatçıya örnek, saygıdeğer yaklaşımlar kazandırmıştır.
Yazar Bayram Bilge Tokel, Neşet Ertaş üzerine yazdığı 1999 yayın tarihli kitabında Neşet Ertaş’ı şu sözlerle açıklamıştır.
“1960’lı yıllar Türkiye’de yoğun bir iç göçün yaşandığı, şehirleşme hızının ivme kazandığı, başta müzik ve eğlence olmak üzere şehir hayatının nimetlerinden faydalanmak isteyen şehrin yeni sakinlerinin gazinolara, sinemalara, pavyonlara ve konserlere koştuğu yıllardır biraz da... İşte insanlar, böyle bir ortamda, Neşet Ertaş diye bir isimle karşılaşırlar. Hem de kendilerinden bir isim. Yani köylü biri. Şehrin eski sakinleri için ise Neşet Ertaş çok orijinal, otantik ve hatta birazda arkaik bir sanatçıdır. Önceleri sırf değişik ve farklı buldukları için dinleyenler, bakarlar ki bu vuruş kör vuruşuna benzemiyor. Elindeki enstrüman, herkesin bildiği bir köylü müziği aleti, yani bağlama. Söylediği türküler de Kırşehir’den getirdiği ezgiler, bozlaklar, dili ise neredeyse hiç yontulmamış kaba bir Türkçe’nin Kırşehir ağzı… Ama bütün bunların bir araya gelmesinden doğan, garip, izahı zor ve insanı büyüleyen bir şey var ki, işte o, Neşet Ertaş’ı Neşet Ertaş yapan özün ta kendisi… Binlerce yıldır acıyla, çileyle, yoksullukla boğuşan, mayaları dertle yoğrulmuş insanların en tabii, en gerçek ve en etkileyici sesleri, yani türküler, bizim türküler… Neşet Ertaş bizli türküleri, bizim sazımızla ve bizden bir sesle en etkileyici biçimde söylemenin sırrını bulan sanatçı.”
Neşet Ertaş’ın türküleri ölümsüzleşmiş. Türk sanatına olan katkılarıyla bozlağın büyük ustası unutulmayacaklar arasına katılmıştır. O, her yörenin dili, tavrı ve ayrı bir nağmesi olmuştur. Mütevazı kişiliği, onu insanlık olarak birçoğumuzdan ayırmış ve nitelikli bir örnek olarak gönlümüzde yer bulmuştur.
“Bağışla sevdiğim hakkı seversen
Ağlatma garibi eller içinde
Hep bizi söyleşir devr-i âlem
Beni destan ettin diller içinde”